AZERBAYCAN AVRUPA’DA TANITIM ATAĞINA OFFENBACH’DAN BAŞLADI

Bu yıl 2008 yılı Almanya’da Azerbaycan Kültür yılı ilan edildi. 27 Mart 2008 tarihinde başkent Berlin’de Azerbaycan Kültür Bakanlığının girişimleri sonucu iki ülkenin üst düzey yetkililerinin katıldığı programla 2008 Azerbaycan Kültür yılı resmen başlatılmıştı. Berlinde’ki açılışa konuk ülkenin Medeniyyet ve Turizm Naziri, cenab Ebulfes Qarayev, ev sahibi ülkenin Federal Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Gernot Erler, iki ülkenin milletvekilleri ve çok sayıda seçkin davetli katılmıştı.

 

Bu açılışla birlikte başlayan kültür yılı etkinliklerinden biri de Almanya’nın Offenbach şehrinde gerçekleştirildi. Rein-Mein Bölgesi Azerbaycan Kültür Merkezi’nin girişimiyle başlatılan çalışmada Offenbach şehir kütüphanesine Azerbaycan’ın tarihini, kültürünü, coğrafyasını ve edebi değerlerini anlatan 400 şeçkin kitap bağışlandı.

 

Açılışa Azerbaycan Berlin Büyükelçisi cenap Perviz Sahbazov, Offenbach Belediye Başkanı Horst Schneider, Frankfurt Başkonsolosluğu Muavin Konsolosu Güçlü Kalafat, Kazakistan’ın Frankfurt Konsolosu Karipov Dauren, Frankfurt Azerbaycan Kültür Merkezi Başkanı Kemale İskenderova, Merkezin ikinci Başkanı Abdulkadir Karaoğlan, Azerbaycan Araştırmalar Merkezi Başkanı Başar Kömür ve çok sayıda seçkin davetli katıldı.

 

Sunumunu Azerbaycan’da tıp eğitimi alan Bengi Karaoğlan’ın yaptığı programda, Karaoğlan’ın slayt gösterisi eşliğinde Azerbaycan’ın  tarihi ve coğrafi değerleri hakkında yaptığı anlatım büyük beğeni topladı.    

 

Kültür yılı etkinlikleri çerçevesinde Almanya’da bu yıl yapılacak çalışmaları ve daha bir çok bilgiyi http://www.kulturjahr-aserbaidschan.de/  isimli web sayfasından bulabilirsiniz.

 

1 MAYIS OLAYLARININ FATURASI BAYKAL’A

Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, 1 Mayıs kutlamaları nedeniyle yaşanan gerginliği Türkiye’de güçlü bir sosyal demokrat parti olmamasına bağladı. Sarıgül, ANKA’ya yaptığı açıklamada, muhalefeti duyarlı davranmamakla suçlayarak, “Türkiye bu görüntüleri hiç hak etmedi. Gerginlik günlerdir tırmandırıldı. Türkiye’de bugün güçlü bir sosyal demokrat parti olsa bunların hiç biri olmazdı. Türkiye’de önderlik edecek, olayları toparlayacak güçlü bir sosyal demokrat parti yok. Türkiye’de güçlü bir sosyal demokrat parti olsa bugün Taksim’e girilirdi” diye konuştu.

 

Dönemin ana muhalefet partisi lideri Bülent Ecevit’in 1977 yılı 1 Mayıs’ında, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in “Taksim’e gitmeyin” demesine rağmen, Ecevit’in “Gideceğim” dediğini hatırlatan Sarıgül şöyle konuştu: “1977 yılında güçlü bir muhalefet ve muhalefet lideri vardı. Ecevit ‘Ben Taksim’e gideceğim’ dedi ve 500 bin kişi Taksim’e gitti. Ne istediğini biliyordu, herkes Ecevit’in niye Taksim’e gittiğini biliyordu. Türkiye’de güçlü bir muhalefet olmadığı için bugün ne yazık ki alın teri yeterince temsil edilemedi. Maalesef alın teri bayramını bugün kutlayamadık. Türkiye’de güçlü bir muhalefet olsaydı bugün bunlar yaşanmazdı.”

 

Taksim’de yaşananların üzüntü verici olduğunu dile getiren Sarıgül, işçilerin ve polisin karşı karşıya gelmesinin doğru olmadığını, muhalefet ve iktidarın birlikte hareket ederek olayların çözüme kavuşturulması gerektiğini kaydetti. Sarıgül, Şişli’nin gösteriler nedeniyle, bordür taşlarında ve bazı ağaçlardaki ufak tefek hasarların dışında, önemli bir fiziki zarar görmediğini söyledi. Şişli Belediyesi olarak 500 kişilik bir ekibin olduğunu söyleyen Sarıgül, “Göstericiler demokratik tepkilerini gösterdikten sonra ekiplerimiz süratle Şişli’yi eski haline getirecekler” dedi.

LORDLAR KAMARASI’NDA PKK TEPKİSİ

BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, İngiltere’de Lordlar Kamarasında bir konuşma yaptı. Yazıcıoğlu konuşmasında, Avrupa Adalet Divanı’nın PKK kararına tepki gösterdi. Sir Nicholas, Atatürk’ün İslami bir ülkeye barışçıl bir şekilde laikliği getirdiğini söylerken Lord McGuinness de Türk yetkililerin kendilerini daha aktif bir şekilde tanıtmalarını istedi.

Pakistan asıllı Rotherham Lordu Ahmet’in davetlisi olarak Lordlar Kamarası’na çıkan BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, burada yaptığı konuşmada Türkiye’nin stratejik açıdan son derece önemli bir ülke olduğunu söyledi. Türkiye’nin soğuk savaş dönemindeki stratejik öneminin, soğuk savaşın ardından azalmadığını ifade eden Yazıcıoğlu, Türkiye’nin şimdi de büyük bir enerji terminali haline geldiğini ifade etti.

 

Konuşmasında terör sorununa değinen Yazıcıoğlu, terörün bir insanlık suçu olduğunu ve hiçbir şekilde hoş görülemeyeceğini söyledi. Yazıcıoğlu, önce 11 Eylül ardından da Londra’da yaşanan 7 Temmuz saldırılarını hatırlattığı konuşmasında, Türkiye’nin de önce Asala ardından da PKK nedeniyle terörden en çok zarar gören ülkelerden biri olduğunu vurguladı.

 

PKK’nın sivil, kadın, çocuk ayrımı yapmadan bugüne kadar 11 bin 483 sivil, 17 bin 875 de güvenlik görevlisi olmak üzere yaklaşık 30 bin kişinin ölümünden sorumlu olduğuna dikkat çeken Muhsin Yazıcıoğlu, İngiltere’nin de birkaç yıl önce PKK’yı terör örgütü listesine almasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

BBP Genel Başkanı, Avrupa Adalet Divanı’nın, PKK’nın terör örgütü listesinden çıkarılmasına ilişkin kararına ise Lordlar Kamarasında tepki gösterdi. Yazıcıoğlu, “Eğer PKK’nın yaptıklarının yüzde 1’i bir Avrupa ülkesinde yaşansaydı, Avrupa Adalet Divanı’nın kararı asla böyle olmayacaktı” dedi.

 

“İslami terör” ifadesine de tepki gösteren Yazıcıoğlu, “Barış dini olan İslam eğer terör ile ilişkilendiriliyorsa, bu ya cahillikten ya kasıttan kaynaklanmaktadır. Kuzey İrlanda’da, Güney Amerika’da, Asya’da ve hatta Orta Doğu’da değişik dinlerden beslendikleri bilinen onlarca terör örgütü varken bunların hiçbiri mensubu oldukları dinlerle zikredilmemiştir” dedi.

Yazıcıoğlu’nun konuşmasının ardından söz alan Sir Nicholas, Kıbrıs Türklerine de değindiği konuşmasında, Türkiye’nin Ada’da garantör ülke olduğunu hatırlattı, bu çerçevede Türkiye’nin, Kıbrıslı Türkleri korumak adına gerekli tüm adımları atma hakkına sahip olduğunu, bunu da geçmişte gösterdiğini ifade etti.—————————-

2007’DE TERÖR OLAYLARINDA 22 BİN KİŞİ HAYATINI KAYBETTİ!

ABD Dışişleri Bakanlığı, yıllık terör raporunu açıkladı. Rapora göre, 2007 yılında dünyada 22 binden fazla insan, terör saldırıları sonucu hayatını kaybetti. Terörle Mücadele Merkezi tarafından bu yıl açıklanan terör raporunda, 2007 yılında meydana gelen terör saldırıları sonucu ölenlerin sayısının 2006 yılına göre artış gösterdiği belirtildi.

 

2006 yılındaki saldırı sayısı 14 bin 570 iken bu rakam 2007’de 14 bin 499 düştü, ancak saldırılarda ölenlerin sayısı 20 bin 872’den 22 bin 685’e yükseldi. Irak’taki terör saldırılarına dikkat çekilen raporda, bu yıl 6 bin 200 saldırının yapıldığı ve 13 bin 600 kişinin hayatını kaybettiği açıklandı. Raporda ayrıca 2007 yılında 72 bin 66 kişinin terör olayları sonucu hayatını kaybettiği, yaralandığı veya kaçırıldığı kaydedildi.

 

Bu arada, Irak’ın başkenti Bağdat’ta devriye gezen Amerikan askerlerine düzenlenen saldırıda en az 9 kişi öldü. Yetkililer ölenlerden çoğunun sivil olduğunu söyledi. Öte yandan Iraklı yetkililer Irak’ta Nisan ayında toplam 700 kişinin öldüğünü, bunlardan 51’inin Amerikan askeri olduğunu açıkladı.

EMEĞE SAYGISIZ EMEKÇİLER(!)..

Dünyanın birçok ülkesinde sakin ve barışçıl bir ortamda kutlanan İşçi Bayramı, Türkiye’de olaylara sebep oldu. Türkiye’de tüm uyarılara rağmen 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı Taksim’de kutlamak isteyen ve ‘inadına’ açıklamalarla ortamı geren emekçiler (!), amaçlarına ulaşmak için yine olay çıkardılar.

 

Harbiye Cumhuriyet Caddesi’nde toplanan yaklaşık 300 kişilik grup, yürüyüşe geçtiği sırada polis engeliyle karşılaştı. Çevik kuvvet müdahale hazırlığındayken, grubun başkanı burada emniyet güçleriyle görüştü. Çevik kuvvet amirlerinin iknası sonucu grup ara sokaklara dağılırken, Demokratik Sol Parti (DSP) Genel başkanı Zeki Sezer de grubun önünden geçerek Taksim’e gitti.

Taksim’den ikinci bir grup ise, Cumhuriyet Caddesi’ne doğru yürürken çevik kuvvetin müdahalesiyle karşılaştı. Çevik kuvvet ekipleri, gaz bombasıyla grubu dağıtırken, göstericiler de ara sokaklara kaçıştı. Atılan gaz bombalarından nasibini alan vatandaşlar, yüzlerini kapatarak bölgeden uzaklaşmaya çalışırken, müdahale sırasında etkilenen 3 polis de hastaneye kaldırıldı.

 

1 Mayıs 1977 kutlamalarında provokatörlerin çıkardığı arbede sonucu 37 kişinin ezilerek öldüğü Kazancı Yokuşu’nda da göstericilerle polis arasında arbede çıktı. Polis, Taksim’e yürümek isteyen göstericilere izin vermeyince tartışma yaşandı. Uyarılara rağmen göstericilerin dağılmaması üzerine polis gözyaşartıcı bomba kullandı.

Cumhuriyet Caddesi’nden Taksim’e hareket eden başka bir grup da ellerinde kırmızı karanfillerle yürüdü. Grup, canlı yayın araçlarına kırmızı karanfil atarak yollarına devam etti. Bu arada DİSK Genel Merkezi önünde güvenlik önlemleri alan polislere binadan taş atıldı. Atılan taşlardan 6 polis hafif şekilde yaralandı. Öte yandan şimdiye kadar çıkan olaylarda 180 kişinin gözaltına alındığı bildirildi.

FRANKFURT’TA TÜRKÜLER VE SOLO GEÇİDİ

Türkiye’nin Frankfurt Başkonsolosluğu himayesinde yaklaşık 4 yıl önce kurulan Türk Sanat Müziği Korosu, İbrahim Tokgöz yönetimde hafta sonu birbirinden güzel eserlerden oluşan bir konser verdi. Programa Frankfurt Başkonsolosluğu Salih Boğaç Güldere eşi Can Güldere, konsolosluk yetkilileri ve çok sayıda davetli katıldı. Programın öncesinde kısa bir konuşma yapan Başkonsolos Güldere, kendilerinin göreve gelmesiye başlayan sürecte saz ekibi ve koro teklifini duyduklarında memnuniyetle kabul ettiklerini anlattı.

Koro şefi İbrahim Tokgöz gözetiminde kısa sürede önemli başarılara imza atan Türk Sanat Müziği Korosu, Türk Kültür Merkezinde düzenlenen programda davetlilere unutulmaz bir konser verdi.

İBRAHİM TATLISES VERDİ VERİŞTİRDİ… VİDEO

TRT ile 65 bin YTL’ye anlaştığı yönündeki gazetelerde çıkan haberler İbrahim Tatlıses’i çıldırttı. Tatlıses, gazetecilere en galiz küfürleri savurarak cevap verdi. İbrahim Tatlıses, özel kanallarda uzun süredir sürdürdüğü ve yıl başından beri ara verdiği müzik eğlence programı için TRT ile anlaştığı haberleri çıktı. Tatlıses’in bölüm başına 65 bin YTL alacağı da ileri sürüldü.

Kral Tv’de canlı yayınlanan programda konuşan ünlü sanatçı İbrahim Tatlıses, TRT ile görüşmelerini aleyhte sunan gazetecilere demediğini bırakmadı. Tatlıses TRT’ye çıkan Tarkan hakkında çıkan haberlere de sert tepki gösterdi. Bu haberleri yapan için de demediğini bırakmadı. İşte Tatlıses’ten medyaya kavgada bile söylenmeyecek sözler:

İZLEMEK İÇİN  TIKLAYINIZ

—————–

ÖZ BABASININ TECAVÜZÜNE UĞRAYAN KADIN VE ÇOCUKLARINA YENİ KİMLİK

Avusturya’yı derinden sarsan ensest olayında resmi makamlar; 24 yıl boyunca babası tarafından evin mahzeninde tutulan ve tecavüze uğrayan kadınla çocuklarına yeni birer kimlik vermeye hazırlanıyor. Uzmanlar, olayın bunca yıl açığa çıkmamasına anlam veremiyor.

 

Hannover’deki Kriminoloji Enstitüsü’nden Christian Pfeiffer, değerlendirmesine, 35 yıllık çalışma hayatında ilk kez böyle bir olayı duyduğunu söyleyerek, zanlının kızını 24 yıl boyunca evinin mahzeninde tutmasının kimsenin ve özellikle eşinin dikkatini çekmemiş olmasının kendisini şaşırtan konuların başında geldiğini belirtti. Ancak Pfeiffer, Josef Fritzl’in eşinin mahzende yaşananlardan haberdar olduğu düşüncesinde.

 

“Eşi biliyordu”

 

Bir insanın, psikolojik bir bozukluğu olmadığı takdirde bunu fark etmemesinin mümkün olmadığını söyleyen Alman uzman sözlerini şöyle sürdürdü: “Yani adamın bir hafta on gün hasta olduğu dönemde birilerinin mahzende yaşayanların bakımını üstlenmiş olması gerekiyor.  Bence eşi olağanüstü bir baskı altındaydı. Ve kendini suç ortağı gibi hissetmiş olabilir. Belki de onu tehdit ve şiddet yoluyla zorladı. Hatta ona ‘Bir şey söylersen sen de hapse girersen’ dedi ve eşi bu nedenle sustu.”

 

Bir anne 24 yıl nasıl susar?

 

Bu bir ihtimal. Ancak zanlının eşi 24 yıl boyunca kızının bu muameleye maruz kalmasına nasıl göz yumabilir? Bir insan bu kadar süre nasıl dayanır?  Kriminoloji Enstitüsü’nden Christian Pfeiffer bu sorulara olası yanıtları şu sözlerle aktardı: “Aslında Avusturyalı makamların tutumu sorgulanmalı. Güya belirli aralıklarla kız gelmiş çocuklarını kapının önüne bırakmış. Bu masala nasıl inanabildiler? Sürekli benzer olayların yaşandığı bu sorunlu aileyi neden mercek altına almadılar? Belli ki araştırılmamış ve bu sorundur.”

 

“Dışa karşı şov sürmüş”

 

Yine merak edilen bir diğer konu da 24 yıl boyunca komşularının evinin mahzeninde önce kızını sonra da üç çocuğunu hapsetmesini fark etmemiş olmaları. Uzman Christian Pfeiffer, komşuların olanları farketmemiş olmalarının muhtemel olduğunu söyledi ve “Zira dışa karşı adeta şov sürmüş. Torunlarına bakan dede ve büyükanne konumundalardı. Bu aslında sıklıkla meydana gelen bir olay” diye konuştu.

 

Friedrich: “Avusturya’da görmezden gelmek yaygın”

 

Aslında Avusturya’da benzer bir olay daha yaşanmıştı. Natascha Kampusch kaçırılarak 8 sene süreyle bir bodrum katında hapsedilmişti. Kurtulduktan sonra ona danışmanlık veren Psikatristlerden Max Friedrich bu iki olayın birbirinden farklı olduğunu söylemekle birlikte önemli bir noktaya işaret etti. Friedrich, ikisinin de Avusturya’da yaşandığını ve Avusturya’da birçok olayı görmezden gelmenin yaygın olduğunu belirtti.

 

“Küçük devlet olmayı hazmedemiyorlar”

 

Bu özelliği geçmişte büyük bir imparatorluğun parçası olan Avusturyalıların şimdi küçük devlet olmayı hazmadememelerine bağlıyor. Max Friedrich, Freud’un psikolojinin temellerini Viyana’da atmasının da tesadüf olmadığı görüşünde.